Girişimsel Radyoloji
Girişimsel Radyoloji, görüntüleme eşliğinde yapılan tanı ve tedavi uygulamalardır. Son yıllarda teknolojinin de gelişmesi ile pek çok hastalık konforlu bir şekilde tespit edilerek başarıyla tedavi edilmektedir. Kişiye özel anestezi uygulamaları ile vücutta açılan küçük kesilerle hasta herhangi bir acı ve ağrı hissetmeden işlemler gerçekleştirilmektedir.
YAPILAN İŞLEMLER
I) DAMAR DIŞI GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ
Ultrason, tomografi ve MR eşliğinde özel iğneler ile farklı organlardan yapılan doku ve hücre alımı işlemi lokal anestezi ile yapılmakta, hasta bir gün sonra taburcu edilmektedir.
A) PERKÜTAN BİYOPSİ
Ultrason, tomografi ve MR eşliğinde özel iğneler ile farklı organlardan yapılan doku ve hücre alımı işlemi lokal anestezi ile yapılmakta, hasta bir gün sonra taburcu edilmektedir.
1) Perkütan karaciğer biyopsisi
Karaciğer biyopsisi 2 nedenle yapılmaktadır. Birincisi karaciğerin tümünü kapsayan Hepatit B ve C, alkolik hepatit, ilaç zehirlenmeleri, demir ve bakır birikimi hastalıklarının aktivitesini belirlemek, ikincisin de ise karaciğerdeki bir tümörün kesin tanısını belirlemek için yapılmaktadır. Genellikle ultrason eşliğinde lokal anestezi ile yapılmaktadır. Geç dönemde oluşabilecek kanama riski nedeniyle hastaların takip edilmesi gerekmektedir.
2) Perkütan böbrek kitle biyopsisi
İğne ile yapılan böbrek biyopsisi, ultrason eşliğinde böbrek parankimi veya böbrekte bulunan bir tümörden küçük bir parça alma işlemidir. Yüzüstü pozisyonunda ve lokal anestezi ile yapılan böbrek biyopsisinde hasta hiçbir ağrı hissetmez, bir gün sonra taburcu edilir.
3) Perkütan akciğer biyopsisi
Akciğer biyopsisi, akciğer içindeki kitleden ya da çevresindeki lenf bezlerinden küçük bir parça alma işlemidir. Genellikle bir kitlenin tanısını kesinleştirmek için yapılmaktadır. Girişim yeri lokal anestezi ile uyuşturulduğu için hasta hiçbir ağrı hissetmez. Biyopsi işlemi tomografi eşliğinde işaretleme ile yapılmakta hasta bir gün sonra taburcu edilmektedir.
4) Tiroit bezi biyopsisi
Tiroit bezi nodüllerinde kanser riskli bulgular görüldüğü zaman biyopsi yapılmaktadır. Lokal anestezi altında enjektörle aspirasyon yapılır. Alınan hücreler genelde tanı için yeterlidir. İşlem sonrası hemen taburcu edilen hastaya herhangi bir yasaklama uygulanmaz.
5) Pankreas biyopsisi
Pankreas biyopsisi sadece pankreas tümörü şüphesi bulunan hastalara yapılmaktadır. Tomografi, ultrason yada endoskopik ultrason eşliğinde yapılabilmektedir. Pankreas biyopsisice iğne ya da kalın iğne ile alınabilir. Hasta genelde aynı gün taburcu edilir.
6) Kemik biyopsisi
Kemik biyopsisi, kemik hastalıklarında ve kemik kanserlerinde tanı koymak amacıyla yapılmaktadır. Her iki durumda da kemikten iğne yardımıyla biyopsi alınmaktadır. Girişim noktası uyuşturularak kemik biyopsisinin ağrısız olması sağlanır. Genelde tomografi altında kemik biyopsi iğneleriyle çok kısa sürede işlem tamamlanır ve hasta kısa süreli takip sonrası evine gönderilir.
7) Diğer organ biyopsileri
Batın içi kitleler(dalak, bağırsak, periton tümörleri), boyun kitleleri (parotis, tükrük bezi tümörleri) ve kas tümörlerine de benzer şekilde biyopsiler yapılmaktadır.
B) PERKUTAN ABSE DRENAJI, BATIN, TORAKS ABSE DRENAJLARI, ORGAN ABSE DRENAJLARI, BATIN-TORAKS SIVI DRENAJLARI
Drenaj, vücuttaki iltihabın ve serbest sıvıların; ameliyatsız tedavi ile boşaltılması işlemidir. Girişimsel radyoloji uzmanları tarafından vücudun herhangi bir bölgesinde apse ya da biriken sıvılar ultrason ya da bilgisayarlı tomografi ile görüntülenir. Bu görüntüleme eşliğinde uyuşturulan bölgeden sıvının içine bir drenaj kateteri (plastik boru) yerleştirilir. Apse buradan dışarı boşaltılır. Birkaç gün yerinde tutulan plastik boru iltihap kesildiğinde yerinden ameliyatsız bir işlemle çıkartılır. Karaciğer, dalak, böbrek, karın içi abse ve sıvılar, toraks abse ve sıvıları; cerrahi kaçaklar, ameliyatsız şekilde tedavi edilebilmektedir.
C) SAFRA YOLU GİRİŞİMLERİ
1) PTK(perkütan transhepatik kolanjiografi) Safra yolu drenaj, stent ve balon işlemleri
Safra yolları tıkanıklıkları ya da safra kaçaklarında safranın, kişiye zarar vermesini engellemek için uygulanan bir tedavi işlemidir. Sağlıklı hastalarda karaciğerin ürettiği safra, safra yolları vasıtasıyla bağırsağa akar ve yiyeceklerin sindirilmesine yardım eder. Safra yolları tıkandığında ya da kaçaklarda safra bağırsağa akamaz. Bu hastada sarılık, ciddi karın ağrıları, enfeksiyon, ölüm riski ile ortaya çıkmaktadır. Safra yolu girişimleri gastroenterologların yaptığı endoskopik (ERCP) işlemlerinin yanında; girişimsel radyologlar tarafından ciltten lokal anestezi altında karaciğer içi safra yollarına yapılan işlemlerle safra yolu drenaj kateteri yerleştirilebilir ve darlık varsa stent ve balon işlemleri yapılmaktadır.
2) Safra yolu tümörlerinde radyofrekans ablasyon
Safra yollarının tıkanmasına sebep olan kanser hastalarına yapılan bir işlemdir. Safra yollarına yerleştirilen tel üzerinden tümör başarılı bir şekilde yakılmaktadır. Bu işlem ile stent açıklığı uzamakta, tümörün nüksü geciktirilmektedir.
3) Perkütan kolesistostomi (Ultrasonografi eşliğinde safra kesesine kateter yerleştirilmesi)
Akut kolesistit, safra kesesinin akut enfeksiyonu olup, en sık nedeni safra kesesi taşlarıdır. Safra kesesi hastalığı geçiren hastalarda yapılan tedavi metodu safra kesesinin ameliyat ile çıkarılmasıdır. İleri yaş hastalarında ya da yandaş hastalığı olanlarda ameliyat riskini azaltmak ve hastayı ameliyata hazırlamak için safra kesine drenaj kateteri(plastik boru) yerleştirilmesi işlemi yapılır. İşlem sonrası hastanın karın ağrısı şikayetleri hızlıca düzelmekte ve yükselen kan test sonuçları gerilemektedir. Böylece bir kaç hafta içinde hasta ameliyat olabilmekte ve ameliyat riskleri azalmaktadır.
D) KİST HİDATİK TEDAVİSİ
Halk arasında köpek kisti olarak bilinen kist hidatik (kistik ekinokokkoz) bir parazit hastalığıdır. Karaciğer en sık ve en önemli yerleşim yeridir. Hidatik kisti, içi sıvı dolu çokce zarlı keselerdir. Genelde şikayet oluşturmaz. Ancak iştahsızlık ve kaşıntı ile ortaya çıkabilir. Hastalara antiparazit ilaç verilir fakat genelde yeterli olmaz. Kistin ameliyatla çıkarılması ya da ameliyatsız olarak boşaltılması gerekir. Ameliyatsız olarak boşaltılan kist içerisine parazit öldürücü ilaçlar verilir. Tedavi sonrası tekrarlama riski düşüktür. Akciğer, böbrek, kas gibi her organda görülmesi halinde cerrahi tedavi uygulanmalıdır.
E) ORGANLARIN BASİT KİSTLERİNDE TEDAVİ (KARACİĞER, BÖBREK, MEME, TİROİT… )
Vücut içinde, herhangi bir organda, çevresinde bir kılıfı ya da zarı olan içi sıvı dolu yapılara kist denir. Genelde iyi huylu ve zararsızdır. Bazen kendiliğinden büyüyerek çevre organlara baskı yapabilir, ağrı ve benzeri şikayetler oluşturabilir. Tedavi küçük kistlerde iğne ile boşaltma iken büyük kistlerde plastik boru yerleştirilip sıvının boşaltılması sonrası içerisine alkol verilerek yapılır.
F) İDRAR YOLU GİRİŞİMLERİ
1) Nefrostomi
İdrar yollarında oluşan taş ya da tümör tıkanıklığa neden olarak böbrekte oluşan idrarın mesaneyemesini engeller. Böbrekte idrar kanallarının genişlemesine neden olarak böbrek fonksiyonlarının bozulmasına neden olur. Böbreği korumak için idrarın drenaj ile dışarı alınması gerekebilir. Tıkanmanın aşılması için mesaneden girilerek plastik bir kateter (stent) yerleştirilir. Mesaneden girilerek işlem yapılamadığı durumlarda ultrason eşliğindece bir iğne ile böbrek içindeki genişleyen bu kanallara plastik bir tüp yerleştirilerek biriken idrar dışarıya alınabilir. Bazen de travma gibi durumlarda; idrar kanalının kopması ve idrarın karın içerisine kaçmasında da benzer işlemler yapılmaktadır.
2) Üreteral stentleme( İdrar yollarını stentleme)
Malign idrar yolu darlıklarında mesaneden takılamayan plastik stentler (double j) direkt böbrekten idrar yollarına takılan teller üzerinden yerleştirilebilir. Ayrıca metalik stentler de bu yolla yerleştirilebilmekte, darlıklara balon işlemleri de yapılabilmektedir.
3) Eksternal-internal ileo-üretero-nefrostomi
Üriner diversiyon, idrar akışının bozulduğu durumlarda, cerrahi yöntemler kullanılarak idrar yolunun cilt ve bağırsağa bağlanmasıdır. Üreterler normalde var olan idrar kesesine, kesenin çıkarılmasını gerektiren ameliyatlarda ise idrar kesesi biçimine dönüştürülmüş bağırsak bölümüne bağlanır. Bazen üreterlerin doğrudan karın duvarı derisine bağlanması da söz konusu olabilir. Üreterin bağırsak ve cilde bağlanma durumlarında oluşan idrar yolu tıkanıklıklarında (taş, darlık) idrar kanalına ciltteki ağzından yerleştirilen teller ile drenaj kataterleri, plastik stentler yerleştirilebilir.
G) LENF KAÇAKLARI VE LENFOSEL TEDAVİSİ (LENF SİSTEMİNE YÖNELİK GİRİŞİMLER)
Vücudunun kandan sonra en önemli sıvısı lenf sıvısıdır. Lenf, vücutta, kendine özgü damarlar içinde dolaşır ve büyük damarlarla kana dökülür. Ayrıca lenf bezleriyle bağlantılıdır. Travma durumunda, karın ve toraks ameliyatları sonrasında lenf sistemi yaralanmaları oluşabilir. Bu da lenf sıvısının karın içerisine dökülerek kist oluşmasına neden olur. Küçük olanlar kendiliğinden geçebilir. Büyük olanlarda, kaçağın yerinin tespiti ve tedavisi çok önemlidir. Kaçağın kapatılmasına yönelik cerrahi tedaviler uygulanmaktadır. Ayrıca ameliyatsız olarak ta kist içine yerleştirilen kateterle kist sıvısı boşaltılır. Uygulanan alkol ile kist duvarlarının yakılması ve kaçak yerinin kapanması sağlanır. Kaçak için son yıllarda yeni bir yöntem daha kullanılmaktadır. Lipiodol (yağlı ilaç) lenf kanalına verilerek hem kaçak görüntülenmesi hem de kaçağın tıkanması sağlanmaktadır.
H) RF ABLASYON, MİKRODALGA ABLASYON(TÜMÖRLERE YÖNELİK YAKMA İŞLEMLERİ)
Karaciğer, böbrek, tiroit ve kemik (osteoid osteoma) tümörlerinde cerrahi işlemlere alternatif olarak; ablasyon adı verilen, tümör dokusunun değişik enerji yöntemleriyle yok edilmesi amaçlanmaktadır. Mikrodalga ablasyon mikrodalga enerjisi ile, radyofrekans (RF) ablasyon da radyofrekans enerjisi ile kanser dokularının yok edilmesi sağlanır. Daha çok karaciğer tümörlerinde kullanılmaktadır. Ancak diğer tümörlerde de kullanımı yaygınlaşmaktadır. Radyofrekans ablasyon ve mikrodalga ablasyon günümüzde en çok uygulanan girişimsel kanser tedavi tekniğidir. Organların birincil tümörlerinde ve metastazlarında güvenle uygulanmaktadır. Karaciğer tümörlerinde RF uygulamaları cerrahi tedavilerle eşdeğerdir. İşlem ultrason eşliğinde RF iğneleri ile yapılmaktadır. Hastalar bir gün yatış sonrası taburcu edilmektedir. Böbrek tümörlerinde, tiroit tümörlerinde ve kemik tümörlerinde(osteoid osteoma) RF uygulamaları yapılmaktadır.
I) AĞRI TEDAVİLERİ(ÇÖLYAK GANGLİON BLOKAJI, STELLAT GANGLİON BLOKAJI)
1) Çölyak ganglion blokajı
Çölyak gangliyon, karnın üst kısmından gelen ağrı sinyallerinin bir arada toplandığı sinir düğümüdür. Ağrıyı hissetmeden önce bütün üst karın ağrı sinyali buradan geçer. Bu sinir düğümüne çeşitli iğneler ile ulaşılarak tahrip edilmesi, karın üst kısmından kaynaklanan ağrıların geçmesi sağlanmaktadır. Pankreas, safra kesesi, mide, karaciğer ve transvers kolon tümörlerine bağlı ağrıların giderilmesi amacıyla da kullanılabilmektedir. Tomografi eşliğinde uygun pozisyon verildikten sonra alkol ya da çeşitli anestezik maddelerle tahrip yada blokaj işlemi sağlanır.
2) Stellate ganglion blokajı
Stellat ganglion, baş-boyun ve üst ekstremite kaynaklı ağrılarda toplanan bir sinir yumağıdır. Koldaki dolaşım yetersizlikleri, zona sonrası ağrılar, fantom ağrısı, paget hastalığı, kanser ağrıları, merkezi sinir sistemindeki diğer ağrılı lezyonlar, omuz-kol sendromu, baş ağrıları stellat bloğun uygulandığı durumlardır. Hasta sırt üstü yatar pozisyonda USG eşliğinde lokal anestezik enjekte edilerek blok gerçekleştirilir.
J) KAS HEMANJİOMLARINA YÖNELİK TEDAVİLER
Hemanjiomlar (damar yumağı) damarsal oluşumlar olup vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanabilmektedir. MR ile tanısı kolaylıkla konulmaktadır. Küçük olanlarda, bulgu vermeyenlerde tedavi gerekmez. Küçük yaşlarda görülenler ileri yaşlarda kaybolabilmektedir, bazen de büyüyüp, şikayetlere yol açabilmektedir. Şikayeti olan hastalarda köpükle hemanjiom tedavisi (skleroterapi ) bu hastalığın tedavisinde sıklıkla uygulanmaktadır. Ortaya çıkan damarların ilaç (sklerozan madde) ile tıkanması ve hemanjiomun küçültülmesi amaçlanmaktadır. Başarılı sonuçlar elde etmek için bir kaç seans gerekebilir.
II) GIRIŞİMSEL RADYOLOJİNİN VASKÜLER İŞLEMLERİ
A) ATARDAMAR TIKANMASI HASTALIKLARININ TEDAVİSİ
Damar hastalıkları atardamar ya da toplardamardan kaynaklanmaktadır. Atardamar tıkanması genellikle damar kireçlenmesi olarak adlandırılır. İleri yaş, şeker, kolesterol, yüksek tansiyon, sigara kullananlar ve böbrek hastalığı olanlarda sık görülmektedir
1) Periferik Arter Darlık ve Trombozlarında Anjiografik Tedavi(Kol-Bacak Atardamar Tıkanıklıkları)
Kol bacak atardamar tıkanmaları özellikle ileri yaştaki hastalar ve pıhtılaşmaya eğilimli hastalarda, çok sık görülen bir durumdur. Ayrıca şeker hastalığı ve burger hastalığında da benzer sorunlar oluşturmaktadır. Bacak damar tıkanması olan bir hastada erken dönemde yürümekle baldır kaslarında ağrı oluşmaktadır. Koldaki damar tıkanmalarında iş yaparken erken yorulmalar, ağrılar görülmektedir. Tıkanma ilerlerse parmak uçlarında soğukluk ve şiddetli ağrı, el-ayak yarası ve gangren oluşturabilir. Tanı için renkli doppler ultrason yeterlidir. Gerekli görülürse ilericeleme olarak tomografi ya da MR ile anjiyografi yapılır. Günümüzde damar darlık ve tıkanıklıkları cerrahi bypass ya da anjiyografi ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Atardamar darlık ve tıkanmalarının cerrahi dışı tedavilerinde; balon, stent, ilaçlı balon, trombektomi ve aterektomi kullanılmaktadır. Pıhtı nedeniyle oluşan atardamar tıkanıklıklarında tedavi acil olarak yapılır ve işlem sırasında pıhtının çıkarılmasına ek olarak eritici ilaçlar verilmektedir. Genellikle hastalar bir gün sonra taburcu edilir.
2) Karotis-vertebral Stentleme (Boyun şahdamarı darlıkları)
Boyun damarlarında tıkanıklık veya darlık olan hastalarda kalıcı birme ve felç gelişme riski vardır. Şah damarında darlığın %60-70 düzeyine ulaştığı durumlarda tedavi gereklidir. Yapılan tedaviler cerrahi endarterektomi ya da stent -balon ile girişimsel ameliyatsız işlemlerdir. Bu tedavilerde amaç; beyne pıhtı atmasına ve felç oluşumuna engel olmaktır. İşlem lokal anesteziyle yapılmaktadır.
3) Bağırsak damar tıkanıklıkları (mezenter arter darlığı)
Bağırsak atardamarlarının tıkanıklığı, çoğunlukla ileri yaşta görülen yemek sonrası karın ağrısı şeklinde belirti veren bir hastalıktır. Sigara içen ve kolesterol düzeyi yüksek kişilerde görülür. Bağırsakları besleyen 3 büyük damar vardır. Hastalık bu damarların bir veya birkaçında oluşan darlık ya da tıkanma ile meydana gelir. Damarlarda azalan kan; özellikle yemek sonrasında bağırsakların çalışmasıyla ağrılara yol açmakta darlık ilerledikçe, bu ağrıların sıklığı artmaktadır. Bu dönemde tedavi edilmezse, bağırsaklarda kangren gelişir ve çoğu kez bu durum ölümle sonuçlanabilir. Buradaki tedavi yaklaşımları cerrahi bypass ya da ameliyatsız stent yerleştirme işlemleridir. Öncelik, stent ve balon işlemlerindedir. Bağırsak tıkanıklıkları bazen de her yaşta karşımıza çıkabilen damar içi oluşan pıhtılardan kaynaklanabilir. Pıhtı; kalp yetmezliği, çarpıntı, pıhtılaşma bozukluklarında oluşabilir. Bu tablo acildir. Anjiografi eşliğinde pıhtı damar içerisinden çıkarılır ve damar içine pıhtı eritici ilaçlar verilerek tedavi edilmektedir.
4) Böbrek damar tıkanıklıkları (renal arter darlığı)
Böbrek damarlarındaki darlıklar, genelde erken dönemde belirti vermez. Başvuru sırasında böbrek işlevi bozulan ve dirençli hipertansiyon hastaları ile karşılaşılmaktadır. Hastaların üçlü tansiyon ilaçlarına almalarına rağmen tansiyonları düşmeyenler, böbrek fonksiyonları bozulanlar, akciğer ödemiyle karşılaşılanlar mutlaka tedavi edilmelidir. Nedenleri diğer tüm damar hastalıklarında olan damar sertliği olabildiği gibi, daha çok çocuk ve gençlerde gördüğümüz fibromüsküler diplazi, vaskulitler de olabilmektedir. Tanısında Doppler ultrason, bilgisayarlı tomografi ve MR anjiografi kullanılabilir. Tedavide; ciddi darlıklarda, stent -balon işlemleri uygulanmaktır
5) Göğüs – karın ana atardamar balonlaşması (aort anevrizması)
Damarın genişlemesi ya da balonlaşması anevrizmaya neden olmaktadır. Bu durumdaki damarlarda yırtılma ihtimali oluşur. Tüm atardamarlarda karşımıza çıkabilir. Aorta balonlaşmaları genellikle bir şikayete neden olmaz ve tesadüfen fark edilir. Bazen de ciddi kanamalarla başvuru olabilir. Doppler ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR ile tanı konulmaktadır. Damar çapının 5,5 cm üzerine çıktığı durumda tedavi edilmesi gereklidir. Tedavi olarak açık cerrahi ya da anjio ile stent yerleştirme işlemi uygulaması yapılmaktadır. Stent işlemi lokal anestezi ile yapılabilmektedir. Genelde 1-2 günlük yatış ile hasta taburcu edilir.
6) Periferik damar anevrizmaları (iliak, femoral, popliteal,subklavian, karotis, brakial, çölyak, renal, splenik, mezenter arter anevrizmaları)
Kasıkta, diz arkasında, şah damarında, iç organlara ait damarlarda baloncuklar görülebilir. Bu baloncuklardan; gerçek anevrizmalar; doğumsal damar duvarı yetersizliklerine bağlı olarak gelişmekte; yalancı anevrizmalar ise, travma ya da ameliyatlar sonrası damar duvarının zedelenmesine bağlı olarak oluşabilmektedir. Gerçek anevrizmalar da bulunduğu damara göre değişmekle birlikte belli bir çapa ulaşana kadar izlenebilir. Kanama riski yüksek olan anevrizmalarda stent-greftlerle anjiyografi altında tedavi edilmektedirler. Travma ya da çeşitli ameliyatlara bağlı gelişen yalancı anevrizmaların erken tedavi edilmesi gerekir. Ciddi kanamalar ve ölüm kaçınılmazdır. Özellikle karın ve göğüs duvarı içindekiler önemlidir. Anjiografi işlemleri sonrası gelişen femoral arter psödoanevrizmalarında (kasık baloncuklarında) doppler ultrason ile basma işlemi yanında trombin(pıhtı yapıcı ilaç) ile anevrizmanın içerisinde pıhtı oluşturma başarılı şekilde anevrizmanın kapatılmasını sağlamaktadır.
7) Akciğer kanamalarının durdurulması (bronşial arter embolizasyonu)
Hemoptizi (öksürürken ağızdan kan gelmesi), acil tanı-tedavi gerektiren önemli bir sağlık sorunudur. Tanısında bilgisayarlı tomografi (BT) ve bronkoskopi kullanılmaktadır. 24 saatte 300-600 ml arasında kanama olması masif kanama olarak tanımlanmaktadır. Ciddi kanama; tüberküloz sekelleri, bronşektazi, tümöral oluşumlardan ve travmalardan kaynaklanmaktadır. Ciddi kanamalı hastada konservatif tedavi seçenekleri tek başına yeterli olmayıp, cerrahi tedavi ya da anjio ile kanayan damarın kapatılması gerekmektedir.
8)Mide-bağırsak kanamalarında embolizasyon (gastrointestinal kanamalarda embolizasyon)
Hematemez kan kusma, melena ise dışkıda kan görülmesidir. Dışkıda gizli kan bizim göremediğimiz biyokimyasal tahlillerde çıkan kanın dışkıya karışmasıdır. Kanın taze yani kırmızı olması kanamanın çok yeni olduğunu düşündürmektedir. Midede bekleyen kan ise koyu siyah, kahve telvesi şeklinde görülür. Üst sistem kanamaları yemek borusu, mide vece bağırsağın başlangıç kesimlerinden kaynaklanır. Alt sistem kanamaları isece bağırsak, kalın bağırsak kanamalarıdır. Üst sistem kanamalarının en sık nedeni ülserlerdir. Diğer nedenler varis kanamaları, cerrahi sonrası ve tümöral kanamalardır. Alt bağırsak kanamalarının nedenleri ise divertikülitler, anjiodisplaziler(damar yumakları), cerrahi sonrası ve tümöral kanamalardır. Kanama odağının saptanmasında ve tedavisinde endoskopi- kolonoskopi çok önemlidir. Aşırı kanamalarda bazen yer saptanamayabilir, tedavi başarıya ulaşamayabilir. Damar yapılarını çok iyi gösteren BT ile çok önemli bilgiler elde edilir. Kanamaların %80’i destek tedavilerle geriler, %20 sinde ise ileri tedaviler gerekmektedir. Embolizasyon işleminde ise kanayan damar anjio altında tespit edilerek kapatılır.
9) Burun kanamalarında embolizasyon
Burun kanamaları basit nedenlerden oluşabileceği gibi, ciddi sorunlardan da kaynaklanabilmektedir. Burun ön kanamaları genelde çarpma ile oluşur çocuklarda sık görülür, tedavisi basittir. Arka burun kanamaları daha ciddi sorunlardan kaynaklanır, nedeninin bulunması önemlidir. Tansiyon hastalarında sık görülür. Bunun dışında kan sulandırıcı ilaçlar, hemofili, tümöral oluşumlar da kanama nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Tedavilerine bakılacak olursa ön kanamalar genellikle tampon uygulaması ile durdurulabilmektedir. Arka bölge kanamalarında ise cerrahi tedaviler, endoskopik koterizasyon ve embolizasyon işlemleri gerekmektedir. Embolizasyon işlemi ile kasıktan yapılan anjiyografi işlemi ile burundaki kanayan damarının kapatılması sağlanır.
B) TOPLARDAMARLARA YÖNELİK İŞLEMLER
1) Kol ve bacak damar içi pıhtılarında tedavi
Uzun süren seyahatler, May Turner Sendromu ve ameliyat sonrası hareketsiz kalan bacaklarda pıhtılaşmaya meyilli hastalarda venöz tromboz (pıhtı) daha sık görülür. Ayak ile koldaki şişlikler ve ağrılar pıhtının en önemli belirtisidir. Uygulanan kan sulandırıcı ilaçlar pıhtının erimesini sağlamaz. Yeni pıhtı oluşumu ve akciğere pıhtı atmasını engeller. İleri aşamalardaki pıhtı oluşumunda anjio ile pıhtının temizlenmesi ve pıhtı eritici ilaçların verilmesi gerekmektedir. İşlem sonrası damarlarda oluşan darlıklar stent balon ile normale dönmektedir.
2) Varis tedavi yöntemleri
Varis, ayakta durarak çalışanların en önemli toplardamar hastalığıdır. Kadınlarda daha sık görülen varis, lazer, radyofrekans (RF) ile ameliyatsız başarılı bir şekilde tedavi edilmektedirler. Ayrıca kılcal varislerde köpük skleroterapi uygulanmaktadır. Hastaların ağrı hissetmemesi için işlem sırasında damardan rahatlatıcı ağrı kesiciler uygulanır.
3) Akciğer damarları pıhtıların tedavisi (pulmoner embolide tedavi)
Kol ve bacak damarlarındaki pıhtı doğrudan akciğer damarına giderek hastada nefes darlığı, yan ağrısı ve kan tükürmesine semptomlarına neden olur. Çok ciddi pıhtılarda ölüm riski yüksektir. bilgisayarlı tomografi ve sintigrafi ile tanı konulmaktadır. Hafif pıhtılarda kan sulandırıcı ilaçlar kullanılır. Ancak pıhtı miktarının fazla olması kalbi etkiler. Bu nedenle damar içine kasıktan girilerek pıhtı eritici ilaçlar verilerek tedavi edilmektedir.
4) Karaciğeri besleyen damar pıhtı tedavisi (portal ven trombozu)
Portal ven trombozu dalak ve bağırsaklardan gelen kanı karaciğere taşıyan toplardamarlarda pıhtının oluşmasıdır. En önemli belirtisi karın ağrısı ve kusmadır. Doppler ultrason ve bilgisayarlı tomografi ile tanı konulduktan hemen sonra kan sulandırıcı tedavi verilmelidir. Bu ilaçlar pıhtının erimesini sağlamaz, sadece yeni oluşumları engeller. Damarın tıkalı kalması dalak büyümesi ve karaciğerde sirozun gelişmesine eden olabilir. Bu nedenle portal ven damarına girilerek pıhtı temizlenip, pıhtı eritici ilaçlar verilmelidir.
5) Geçici ve kalıcı kataterlerin yerleştirilmesi (port kateter)
Kanser hastalarında kemoterapi ilaçlarını verebilmek için port kateter, diyaliz hastalarında geçici ve kalıcı kateterler ultrason-anjiografi eşliğinde takılabilmektedir.
6) Diyaliz fistül disfonksiyonlarında tedaviler
Böbrek yetmezliklerinde hastaların diyaliz ihtiyacını gideren en önemli yollardan biri atardamar ile toplardamar arasında bağlantı yapılarak sağlanan fistüllerdir. Hastanın kendi damarları arasında yapılan fistüllerde 1 yılda yaklaşık %50 si açık kalır ve çoğunlukla da 3-7 yıl arasında çalışır durumda kalmaktadır. Bu bağlantı yapay damarlarla yapıldığında ise genel de 1 yıl içerisinde kullanılamaz hale gelmektedir. Bu süreçte fistül yapıları daralabilir yada pıhtıya bağlı tıkanabilir. Fistül kullanımı uzun süre sağlamak amacıyla anjiyografi ile pıhtıların temizlenmesi ve darlıklara balon stent işlemleri kısa sürelerde yatış gerektirmeden ve hastanın aynı gün diyalize girmesi sağlanacak şekilde yapılabilmektedir.
7) Böbrek üstü bez örnekleme (sürrenal venöz örnekleme)
Conn sendromu, böbrek üstü bezleri tarafından aldosteronun aşırı üretimi ile ilişkili nadir görülen bir hastalıktır. Hipertansiyona yol açar. Anjiyografi altında kasık toplardamarından girilerek böbrek üstü bezi damarlarından kan örnekleri alınarak hastalık saptaması yapılır.
8) Hipofiz bez kan örneklemesi (inferior petrozal sinüs örnekleme)
Cushing sendromu, kortizol hormonunun olağanın üstünde bir düzeyde olduğu durumlarda ortaya çıkan belirtiler bütünüdür. Hastalıkta; aydede yüz, omuzlarda yağ birikimine bağlı buffalo hörgücü, kırmızı yüz, şeker hastalığı gibi bir çok rahatsızlığa neden olur. Steroid (kortizol) normalde böbrek üstü bezinden salgılanmaktadır. Ancak salgısının artması ya kendi tümörlerinden ya da hipofiz bezinden kaynaklanmaktadır. Hipofiz kaynaklı olup olmadığı ve hangi taraftan (sağ-sol) olduğunun tanısını ortaya koymak için hipofiz bezinin salgısını boşalttığı venlerden örnekler alınmaktadır. İşlem anjiyografi altında yapılarak hasta aynı gün taburcu edilmektedir.
C) Organ ya da tumöral embolizasyon
1) Karaciğer kötü huylu tümörlerinde embolizasyon(Kemoembolizasyon)
Karaciğerdeki tümörlere atardamarlardan girerek yüksek doz kemoterapi verilme işlemidir. Bu işlemle hastalar kemoteropatik ilaçların sistemik yan etkilerinden kurtulur. Karaciğerden kaynaklı ya da karaciğere yayılan başka organ kanserlerinin tedavisinde cerrahi yöntem yada radyofrekans(RF) yakma işlemleri de uygulanabilmektedir. Sayıca fazla ve büyük tümörlerde bu tedaviler yapılamamaktadır. Arada kalınan bu hastalarda önemli bir tedavi alternatifini kemoemboizasyon oluşturmaktadır. Yüksek miktarda kemoterapi ilacı kasık damarından girilerek kateter aracığı ile karaciğerdeki tümörün içine direkt verilir. Karaciğerin kendi tümörü dışında kalın bağırsak, meme, akciğer, mide gibi tümör metastazlarında da Kemoembolizasyon uygulanabilmektedir.
2) Karaciğer dev hemanjiomlarında kemoembolizasyon
Hemanjiomlar yani damar yumakları, karaciğerin en sık görülen iyi huylu tümörüdür. Genelde klinik bulgu vermez, tedavi gerektirmez. Ancak çok büyük boyutlara ulaşması durumunda kan hücre sayılarında azalma, ağrı, dolgunluk hissi ve büyümeye devam etmesi durumunda tedavi gerekir. Cerrahi yöntemin dışında anjio altında kemoterapatik madde atardamardan direkt tümör içine verilerek tedavi edilir İlacın direk tümörün içine verilmesi hastanın yan etkilerinden korunmasını sağlar.
3) Miyom embolizasyonu
Her üç kadından birisinde görülen rahim miyomu yaş arttıkça sıklaşmaktadır. Karın ağrısı, kanama, sık idrara gitme en önemli belirtisidir. Miyom bazen de gebe kalamama, düşük yapma nedeni olarak ortaya çıkar. Semptom oluşturan miyomlar tedavi edilirken, küçük olanlar ve şikayet yapmayan miyomlar da takip yeterlidir. Ultrason ve MR ile teşhis edilebilen rahim miyomlarında hormon tedavisi, cerrahi ya da embolizasyon yöntemi kullanılır. Miyom embolizasyonunda, miyomun damarsal beslenmesi engellenirken rahim beslenmesi devam eder. Yani işlem ile rahimde sorun oluşmaz. İşlem anjiyografi ile lokal anestezi altında yapılır. İşlem genellikle 1-1.5 saat sürer. Çoğunlukla ağrısız olmakla birlikte işlem sonunda miyomların kanlanması bozulduğu için ağrı, bulantı, ateş ve halsizlik görülebilir.
4) Varikosel tedavisi
Testis damarlarının genişlemesi ile ortaya çıkan varikosel kısırlığa neden olur. Cerrahi yöntem ile tedavi edilebildiği gibi ameliyatsız olarak da varikosellerin embolizasyonu yapılabilir. İşlem kasıktan girilerek genişlemiş bu damarların çeşitli maddelerle kapatılmasıdır ve kısa sürelidir. Tedavi sonuçları cerrahiye benzerdir.
5) Kasık bölgesi varisleri (pelvik konjesyon sendromunda embolizasyon)
Kronik kasık ağrıları kadınların günlük yaşamını olumsuz olarak etkileyen bir durumdur. Genelde 20-45 yaş arasındaki birden fazla gebelik yapan kadınlarda görülür. Yumurtalık venlerinin rahim etrafında kapak yetmezliğine bağlı genişlemesidir. En büyük belirtisi sürekli karın ağrısıdır. Ultrason, ilaçlı bilgisayarlı tomografi ve MR ile teşhis edilebilir. Yapılan tedavi işlemleri cerrahi ve embolizasyondur. Toplardamara kasıktan girilerek çeşitli ajanlarla varis ana damarı kapatılır. İşlem toplardamara yapıldığı için genelde hasta aynı gün taburcu edilebilmektedir.
6) Dalak embolizasyonu (splenik arter embolizasyonu)
Dalağın normal görevlerinden biri, dolaşımdaki yıpranmış ve yaşlanmış kan hücrelerini yıkmak ve temizlemektir. Büyüyen dalakta, kanın göllenmesi ile dolaşımdaki kan hücreleri sayısı aşırı yıkıma bağlı azalır (eritrosit, lökosit ve platelet). Dalak büyümesinin sebebi bulunamazsa primer, başka hastalıklara eşlik ediyorsa sekonder hipersplenizm (dalak büyümesi) olarak adlandırılır. Dalak büyümesi belirtileri anemi (kansızlık), trombositopeni (kan pulcuklarının eksikliği) ve enfeksiyona direncin azalmasıdır. Tedavisi ise dalağın cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Son yıllarda uygulanan kasıktan yapılan anjiyografi işlemi ile dalak arterlerinin kısmen kapatılmasıdır. Bu sayede dalak boyutları küçültülür ve şikayetlerin gerilemesi sağlanır. Ayrıca siroza bağlı gelişen varis kanamalarında da yapılan bu işlem kanamaların azalmasını sağlar
7) Renal (böbrek) anjiomyolipomlarda embolizasyon tedavisi
Anjiomyolipomlar, böbrekte görülen iyi huylu tümörlerdendir. Yağ, kas hücreleri ve damar yumaklarından oluşur. Kadınlarda daha sık görülür. %40’ı karın ağrısı, hematuri (idrardan kan gelmesi) ve karın içi kanamaları ile görülebilir. Tanısında kontrastlı bilgisayarlı tomografi yeterlidir. Tümörün varlığını ve içeriğini başarılı bir şekilde ortaya koymaktadır. Damar yumağı içeriği fazla olanlar ve çapı 4cm’i geçen tümörler kanama riski nedeniyle tedavi edilmelidir. Tedavide cerrahi yaklaşımlar yada böbrekteki bu tümörün embolizasyonu yapılmaktadır. Embolizasyon işleminde kasıktan girilerek böbrek damarından beslenen tümöral damarlanma kapatılır.
8) Baş boyun tümörlerinde embolizasyon
Menenjiom, glomus karoticum ve nazofaringeal anjiofibromlar baş boyun bölgesinde gelişen tümörlerdir. Bu tümörlerin ameliyatlarını daha güvenli hale getirmek ve kolaylaştırmak için besleyici damarlar embolizasyon ile kapatılır. Hasta 1 hafta içinde ameliyat edilebilir.
Gizli Hazineleri Keşfedin