Parapleji ve tetrapleji, spinal kord yaralanmaları sonucu meydana gelen hareket kaybı ve duyu kaybı durumlarıdır. Parapleji, bel bölgesinden aşağısındaki bölgelerde sınırlı hareket kabiliyeti ve duysal kayıp ile karakterizedir. Tetrapleji ise boyun bölgesinden itibaren tüm vücutta hareket ve duysal kayıp ile karakterizedir. Bu durumlar yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir ve tedavi gerektirir.
Omurilik yaralanmasına sahip olan felçli hastalar, birçok sağlık sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu nedenle, doktorlar ve sağlık personeli ile doğru iletişim kurmak için birçok tıbbi terimi öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. Omurilik felçli hastalarda en sık duyulan terimlerden ikisi, tetrapleji ve parapleji olarak bilinmektedir.
Tetrapleji; her iki kol ve bacakta gerçekleşen güçsüzlük ve duyu kaybının meydana geldiği durumu ifade etmektedir. Tetra sözcüğü “dört” anlamına gelirken, pleji ise “felç” anlamını taşımaktadır. Bu terim, 4 uzvun felcini ifade etmektedir. Omurilik yaralanması, boyun omurları seviyesinde gerçekleştiğinde tetrapleji ortaya çıkabilir. C1’den C8’e kadar olan yaralanmalar da tetrapleji ile sonuçlanabilir. Hem kollarda hem de bacaklarda güçsüzlük ve duyu kaybı meydana gelmektedir. Felçin şiddeti omurilikteki hasarın seviyesi (C1-C8 aralığında gerçekleşen yaralanma) ve omurilikteki hasarın şiddeti (tam kesilme, kısmi yaralanma vb.) ile ilgilidir.
Omurilikteki hasarın seviyesi ne kadar yüksekse omurilik felci o kadar ağır olmaktadır. Örneğin C3 ve C4 seviyelerindeki yaralanmalarda, hastanın solunum kası olan diyafram etkilenebilir ve bu durumda hasta solunum desteğine ihtiyaç duyabilir. Eğer yaralanma daha aşağı seviyede oluşmuşsa, yukarı seviyelerin yönettiği fonksiyonlar korunur. Örneğin C8 seviyesi bir yaralanmada dirsek ve el bilek hareketleri korunur ancak parmak hareketlerinde güçsüzlük oluşur. Omurilik kanalının dışında gerçekleşen brakiyal pleksus yaralanması veya periferik sinir yaralanmaları tetrapleji olarak sınıflandırılmamaktadır. Bu tür yaralanmalar kol felci oluşturabilir ancak gövde ve bacaklar etkilenmez.
Parapleji ise boyun omurlarından daha aşağı seviyedeki omurilik yaralanmalarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Sırt omurları, bel omurları ve daha aşağı seviyelerdeki (T1-T12, L1-L5 veya S1-S2) yaralanmalar paraplejiye neden olabilir. Hastalar el ve kol hareketlerini normal bir şekilde yapabilirler. Omurilikteki hasarın seviyesi ve şiddetine göre, bazı hastalar bacaklarında güçsüzlük ve duyu kaybı yaşayabilir. Gövde kaslarında zayıflık ve his kaybı da görülmektedir. Bazı paraplejik hastaların uzun yürüme cihazları, ayak bileği ortezi veya koltuk değnekleri gibi yardımcı araçlarla yürümeleri mümkündür.
Omurgada meydana gelen her yaralanma, omurilik hasarına neden olmaz. Omurganın en alt seviyelerindeki yaralanmalar, omuriliğin kendisini değil, omurilikten çıkan sinir demetini hasarlayabilir. Bu durumda kauda ekuina sendromu ortaya çıkabilir. Kauda ekuina sendromu ve ona benzer bir hal olan omuriliğin en alt ucunun hasarlandığı konus medullaris sendromu da parapleji olarak sınıflandırılmaktadır. Her iki durumda da mesane kontrolünün bozulması (idrar kaçırma, yapamama), cinsel işlev bozukluğu, bacak kontrolünde zayıflık gibi sorunlar görülebilir. Omurilik kanalının dışında gerçekleşen sinir yaralanmaları, örneğin lumbosakral pleksus veya periferik sinir yaralanmaları parapleji olarak sınıflandırılmamaktadır.
-“pleji” eki tam felci ifade etmek için kullanılırken, “-parezi” eki ise kısmi felç durumlarını ifade etmektedir. Tam ve kısmi felç ayrımı, ASIA Bozukluk Skalası adı verilen standart muayene yöntemi ile belirlenir. Bu skalaya göre, A, B, C, D ve E evreleri yapılır. A evresi tam felci ifade ederken, diğer evreler kısmi felce karşılık gelmektedir.
Omurilik yaralanma seviyesi klinik muayene ile belirlenir. Röntgen filmi ve manyetik rezonans görüntüleme gibi yöntemler, anatomik olarak hasarlanan seviyeyi gösterebilir ancak bu her zaman klinik muayene ile belirlenen seviye ile aynı olmayabilir. Bu sebeple yaralanma seviyesi zaman içinde ve fizik tedavi ile değişebilir.